Arayüz tasarımında bölgeler

Yol düzeni, kullanıcıların bilgiyi nasıl algıladığını etkileyen bir tasarım biçimidir. Bu düzenler ve onların özellikleri, kullanıcıların göz hareketlerini yönlendirerek dikkatlerini tasarımın en önemli noktalarına odaklamanızı sağlar.
Bir tasarımda kullanıcı bakışının nereye gideceğini kontrol etmek, görsel hiyerarşi kurmanın temel adımlarından biridir. Bu noktada üçte bir kuralı, altın oran gibi klasik kompozisyon ilkeleri ve statik-dinamik düzen farkı devreye girer. Bu prensipleri anlamak, hedeflediğiniz duygusal ya da estetik etkiyi yaratacak etkili tasarımlar oluşturmanıza yardımcı olur.
1. Aktif bölgeler

Bir dikdörtgeni, iki eşit aralıklı dikey ve iki eşit aralıklı yatay çizgiyle böldüğünüzde üçte bir kuralına bir örnek elde etmiş olursunuz. Bu kurala göre, insanlar genellikle dikkatlerini bu çizgiler boyunca — özellikle de çizgilerin kesişim noktalarına — yoğunlaştırma eğilimindedir. Bu noktalar, kompozisyon içinde “aktif bölgeler” olarak kabul edilir ve izleyicinin gözünün doğal olarak yöneldiği yerlerdir.
Üçte bir kuralı, fotoğrafçılara eğitimlerinin başında öğretilir çünkü görsel olarak dengeli ve çekici bir kompozisyon oluşturmanın en kolay yollarından biridir. Tasarımcılar da aynı mantıkla, önemli nesneleri veya içerik öğelerini bu kesişim noktalarına yerleştirerek sayfada doğal bir denge yaratabilirler.
Profesyonel İpucu:
Üçte bir kuralındaki tüm kesişim noktaları aynı ilgiyi çekmez. Bu etki kültüre göre değişse de, üstteki kesişim noktaları genellikle alttakilere göre daha fazla dikkat toplar. Bu nedenle, izleyicinin bakışını yönlendirmek istediğiniz ana öğeyi üst bölgelerde konumlandırmak daha etkili olacaktır.
2. Pasif bölgeler

Üçte bir kuralı, kompozisyonda odak noktalarının nerede bulunması gerektiğini belirler. Bu odak alanlarının dışında kalan bölgeler ise genellikle daha az dikkat çeker. Bu tür “pasif bölgeler”, kullanıcının hemen fark etmesi gerekmeyen ikincil öğeler için idealdir.
Örneğin, başlıkları veya ikincil bilgileri sayfanın pasif üst bölgelerine yerleştirebilirsiniz. Böylece kullanıcılar bu bilgilere ihtiyaç duyduklarında kolayca ulaşabilirler, ancak bu öğeler sayfanın genel akışını ya da ana içeriğe olan odağı bozmaz. Bu yaklaşım, tasarımda dikkat yönetimini sağlamanın etkili bir yoludur.
3. Dinamik format

Dinamik formatlar, statik öğelerden oluşsalar bile izleyicide hareket hissi yaratmayı başarır. Bu etki, öğelerin kullanıcıların gözünü yönlendirecek biçimde yerleştirilmesiyle sağlanır.
Örneğin, öğeleri açılı bir şekilde konumlandırmak, negatif boşluk kullanmak veya sayfa üzerindeki öğeleri farklı hizalarda düzenlemek, izleyicide akış ve hareket izlenimi oluşturur. Bu yaklaşım, tasarıma enerji ve canlılık katar; böylece kompozisyon, durağan olmaktan çıkar ve gözün doğal hareketini takip eden dinamik bir yapı kazanır.
Kısacası, dinamik kompozisyonlar; yön, ritim ve boşluk kullanımını ustaca dengeleyerek izleyicide hareket ve süreklilik duygusu uyandırır.
4. Statik format

Sakin ve dengeli bir kompozisyon oluşturmak istiyorsanız, statik format en uygun tercihlerden biridir. Bu tür kompozisyonlar, kullanıcıların gözlerini yönlendirmek veya hareket ettirmek yerine doğal bir denge sunar ve izleyiciye huzurlu bir görsel deneyim yaşatır.
Statik kompozisyonlar, genellikle simetrik ve dengeli biçimlerden oluşur; hareket veya enerji hissi yaratmak yerine durağanlık ve istikrar hissi verir. Bu nedenle, dinamik bir kompozisyonun “aktif” durumuna karşılık, statik kompozisyonlar bir tür “dinlenme hâli” olarak görülebilir.
Bu yaklaşım, özellikle kurumsal, minimalist veya meditatif tasarımlarda tercih edilir — çünkü izleyiciye güven, denge ve sadelik hissi verir.
5. Biçim uyumu

Yüzyıllardır insanlar, Yunan heykeltıraşlarından ilk tipograflara kadar, mükemmel oranları bulma arayışındadır. Bu arayış, Altın Oran’ın (1:1.618) keşfine yol açmıştır. Altın Oran, Fibonacci dizisinden türetilmiştir ve doğada, sanatta, mimaride ve tasarımda sıkça karşımıza çıkar.
Altın Oran, bir tasarıma uyum, denge ve görsel çekicilik katar. Bu orana göre düzenlenmiş kompozisyonlar, insan gözüne doğal olarak estetik görünür. Bunun nedeni, gözün bu orana dayalı yapıları biyolojik olarak daha dengeli algılaması olabilir.
Kısacası, Altın Oran’ı kullanmak, tasarımlarınıza hem matematiksel düzen hem de sanatsal zarafet kazandırır; böylece hem profesyonel hem de içgüdüsel olarak çekici bir denge yaratılır.
6. Altın oran

Yüzyıllardır insanlar, Yunan heykeltıraşlarından ilk tipograflara kadar, mükemmel oranları bulma arayışındadır. Bu arayış, Altın Oran’ın (1:1.618) keşfine yol açmıştır. Altın Oran, Fibonacci dizisinden türetilmiştir ve doğada, sanatta, mimaride ve tasarımda sıkça karşımıza çıkar.
Altın Oran, bir tasarıma uyum, denge ve görsel çekicilik katar. Bu orana göre düzenlenmiş kompozisyonlar, insan gözüne doğal olarak estetik görünür. Bunun nedeni, gözün bu orana dayalı yapıları biyolojik olarak daha dengeli algılaması olabilir.
Kısacası, Altın Oran’ı kullanmak, tasarımlarınıza hem matematiksel düzen hem de sanatsal zarafet kazandırır; böylece hem profesyonel hem de içgüdüsel olarak çekici bir denge yaratılır.
7. Altın oran ızgarası

Bir tasarımın ızgarası, Altın Oran dikkate alınarak kurulduğunda, diğer yöntemlere göre daha dengeli ve estetik açıdan çekici bir görünüm elde edilir. Bu oranın pratikte uygulanabilmesi için genellikle Fibonacci dizisi kullanılır. Fibonacci dizisinde her sayı, kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır (örneğin: 3, 5, 8, 13, 21…). Bu diziye göre en estetik oranlar genellikle 3:5, 5:8 veya 8:13 şeklindedir.
Tasarımda önemli öğeleri —örneğin bağlantılar, CTA düğmeleri veya ana başlıklar— Altın Oran ızgarasının kesişim noktalarına yerleştirmek, bu öğelerin kullanıcı tarafından daha kolay fark edilmesini sağlar. Çünkü insan gözü doğal olarak bu noktalara yönelme eğilimindedir.
Altın oran ilkelerini uygulamak, tasarımda mükemmel denge ve estetik uyum yakalamanın en etkili yollarından biridir. Bu orana dayalı bir sanat düzeni (kompozisyon), izleyicinin gözünü doğal bir akış içinde yönlendirir.
Örneğin, sol alt köşeden başlayarak görünmez bir altın spiral çizdiğinizi düşünün. Bu spiral, tasarımın genel akışını belirler: sol tarafta geniş bir odak alanı oluştururken, bakışlar sağ alt köşeye doğru daralarak ilerler. Bu yönlendirme, kullanıcıyı hem farkında olmadan yönlendirir hem de görsel olarak tatmin edici bir denge yaratır.
Bilinçaltı düzeyde, bu tür doğal oranlara dayalı düzenler, insan gözüne daha çekici ve huzurlu gelir. Sonuçta, altın oranla tasarlanmış bir arayüz, sadece estetik açıdan değil, kullanıcı deneyimi bakımından da dengeli ve akıcı bir his uyandırır.
Sonuç olarak, Altın Oran ızgarasını kullanmak yalnızca görsel uyum sağlamakla kalmaz; aynı zamanda odak noktalarını güçlendirir ve kullanıcı deneyimini daha doğal, akıcı ve estetik hale getirir.
8. Aktif bölgeler

Üçte bir kuralına göre öğeleri yerleştirmek, kullanıcıların bakış yönünü ve dikkat sırasını belirlemenin etkili bir yoludur. Aktif bölgelerdeki öğeler (kesişim noktaları ve çizgi hatları) kullanıcıların gözünü hemen çekerken, pasif bölgelerdeki öğeler genellikle daha sonra fark edilir. Bu fark, tasarımınızda hangi unsurların öncelikli olduğunu vurgulamak için güçlü bir araçtır.
Örneğin, başlık metinleri, kahraman (hero) görselleri veya CTA düğmeleri gibi dikkat çekmesi gereken öğeleri aktif bölgelere yerleştirin. Buna karşılık, menüler, yardım bağlantıları veya ikincil bilgiler gibi daha az önemli unsurları pasif bölgelere konumlandırın. Bu düzenleme, sayfanın hem görsel dengesini korur hem de kullanıcının doğal göz akışını destekleyerek net ve etkili bir kullanıcı deneyimi yaratır.
9. Pasif bölgeler
Hemen dikkat gerektirmeyen öğeler — örneğin menüler, ikincil bağlantılar veya arama işlevleri — pasif bölgelere yerleştirilmelidir. Bu bölgeler, kullanıcıların gözünün ilk etapta odaklanmadığı alanlardır ve bu tür yardımcı içerikler için idealdir.
Buna karşılık, başlık, kahraman (hero) görselleri veya CTA düğmeleri gibi kullanıcıyı hemen etkilemesi ve harekete geçirmesi gereken öğeleri aktif bölgelere yerleştirmek gerekir. Bu öğeleri pasif alanlara koymak, onların fark edilme olasılığını azaltır ve etkileşim oranlarını düşürür.
Kısacası, üçte bir kuralına göre oluşturulan ızgarayı kullanarak, önemli öğeleri aktif bölgelere; destekleyici veya ikincil unsurları ise pasif bölgelere yerleştirmek, tasarımda dikkat akışını ve etkiyi en üst düzeye çıkarır.
10. Dinamik format

Dikey düzenler, doğası gereği hareketi ve dinamizmi destekler. Gözlerimiz sayfayı doğal olarak yukarıdan aşağıya tarar; bu da dikey kompozisyonları akıcı ve yönlendirici hale getirir.
Öğeleri, bu göz hareketini takip edecek biçimde yerleştirmek — örneğin iki dikey metin sütunu veya yukarıdan aşağıya uzanan görsel öğeler kullanmak — tasarıma hareket hissi katar. Böylece kullanıcı, sayfa boyunca doğal bir akış içinde ilerler ve tasarım, enerjik ve canlı bir etki yaratır.
11. Statik format
Sakin ve rahatlatıcı arayüzler tasarlamak istiyorsanız, statik formatlar en uygun seçimdir. Bu formatlar, denge ve düzen hissi yaratarak kullanıcıya görsel bir rahatlık sağlar.
Özellikle yatay düzenler, göz hareketini zorlamadıkları için statik kompozisyonlarla doğal bir uyum içindedir. Sayfada öğeleri dikey eksenin her iki tarafında dengeli biçimde yerleştirmek, istikrarlı ve huzurlu bir görünüm oluşturur.
Bu tür düzenler, kullanıcının dikkatini yormadan rehberlik eder ve tasarıma denge, sakinlik ve güven duygusu kazandırır.

Akademisyen, kullanıcı deneyimi ve arayüz tasarımı, veri görselleştirme, web/mobil uygulama geliştirme.
Kemal ŞAHİN'i yakından tanıyın.